ALLAH RASÛLÜ (SAS)'İN ADALETİ
Kur'ân-ı
Kerîm'de Hz. Peygamber'in uyması gereken esaslardan bahsedilirken,فَلِذٰلِكَ
فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَاءَهُمْ وَقُلْ
اٰمَنْتُ بِمَا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنْ كِتَابٍ وَاُمِرْتُ لِاَعْدِلَ بَيْنَكُمْ "Emrolunduğun gibi
dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah'ın indirdiği kitaba
inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum"[1]buyrularak Hz. Peygamber'in adâleti
tesis etmekle görevli olduğu bildirilmektedir.
Allah Resûlü; mübârek hayatı boyunca, aile hayatında,
insanlar arası münasebetlerde, hâkim huzurunda, şahitlik esnasında, hayatın her
alanında adâleti hâkim kılmak için mücâdele etmiş, gerek müslümanlar gerekse
gayrimüslimler arasındaki muamele ve hükümlerde adâletin en güzel örneklerini
vermiş, adâleti temel hakların ve özgürlüklerin korunması, toplumsal huzurun ve
barışın sağlanmasının teminatı olarak görmüştür. Allah Resûlü (s.a.v.)
adaletten asla ayrılmadı, hiç kimseye zulüm ve haksızlık yapmadı, kanun önünde
insanlar arasında eşit davrandı. O, bir taraftan Mekkeli ve Medineli müslümanlar
arasında kardeşlik ilan ederken diğer taraftan da Medine Sözleşmesi ile
müslüman, yahudi ve müşrikler arasında adâleti sağlamaya çalışıyordu. [2] Şu olay, buna çok iyi bir
misal teşkil eder. Hz. Âişe naklediyor:
أَنَّ
قُرَيْشًا أَهَمَّهُمْ شَأْنُ الْمَرْأَةِ الْمَخْزُومِيَّةِ الَّتِي سَرَقَتْ
فَقَالُوا وَمَنْ يُكَلِّمُ فِيهَا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ فَقَالُوا وَمَنْ يَجْتَرِئُ عَلَيْهِ إِلَّا أُسَامَةُ بْنُ زَيْدٍ
حِبُّ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَكَلَّمَهُ أُسَامَةُ
فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَتَشْفَعُ فِي حَدٍّ
مِنْ حُدُودِ اللَّهِ ثُمَّ قَامَ فَاخْتَطَبَ ثُمَّ قَالَ إِنَّمَا أَهْلَكَ
الَّذِينَ قَبْلَكُمْ أَنَّهُمْ كَانُوا إِذَا سَرَقَ فِيهِمْ الشَّرِيفُ
تَرَكُوهُ وَإِذَا سَرَقَ فِيهِمْ الضَّعِيفُ أَقَامُوا عَلَيْهِ الْحَدَّ وَايْمُ
اللَّهِ لَوْ أَنَّ فَاطِمَةَ بِنْتَ مُحَمَّدٍ سَرَقَتْ لَقَطَعْتُ يَدَهَا
“Bir
gün Mahzûmoğulları kabilesinden Fatıma adında asil bir kadın hırsızlık yapmıştı.
İnsanlar ‘Bunu Resûlullah’a affettirmek için kim aracı olacak? Olsa olsa
Peygamber’in göz bebeği Üsâme b. Zeyd olur.’ diyerek O kadının cezalandırmaması
için Hz. Üsâme b. Zeyd'i Peygamberimize gönderdiler. O da Resûlullah’a durumu
arz etti. Bunun üzerine bu duruma çok kızan ve üzülen Allah Resûlü; ‘Sen bana
Allah’ın koyduğu bir cezayı affetmem için mi aracı oluyorsun!?’ diyerek kalktı
ve insanlara şöyle hitap etti: Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur:
İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor,
zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah'a
yemin ederim ki Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını
verirdim.” [3]
Görüldüğü
üzere, Hz. Peygamber, adâlet konusunda aracı olmak isteyenleri çok yakını da
olsa sert bir şekilde reddetmiş, suçluya layık olduğu cezasını vermekte en ufak
bir tereddüt göstermemiştir. Zira Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki;
اِنَّ
اللّٰهَ يَاْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلٰى اَهْلِهَا وَاِذَا
حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ اِنَّ اللّٰهَ نِعِمَّا
يَعِظُكُمْ بِهٖ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ سَمٖيعًا بَصٖيرًا
“Allah,
size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz
zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel
öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” [4]
Adâletin
İslâm toplumunda, yönetimde muhakemelerde ve insanlar arası ilişkilerde tam
anlamıyla uygulanması zorunludur. Çünkü adâlet mülkün temelidir. Toplum
sevgiyle kaynaşır, adaletle ayakta durur. Herkesi kucaklayan bir adâlet
uygulaması, fertlerin birbiriyle kaynaşmasına vesile olur. Adâletin olmadığı
cemiyetlere zulüm, anarşi ve terör hâkim olur. Toplumsal isyanlar çıkar,
mahkemelere, devlete hatta fertlerin birbirlerine olan güveni kaybolur.
İnsanlar, kendilerini koruma ve haklarını elde etme peşine düşer, hukukî
otorite sarsılır.


Bu
örnekte de görüldüğü gibi Resûlullah, adaletin sağlanmasına ve kul hakkının
ödenmesine çok büyük önem verir; kendi üzerine geçen kul hakkını, her zaman ve
her yerde, en sıkıntılı savaş zamanında bile ödemekten geri durmazdı.
Ashabı kiramdan Numan bin Beşir anlatıyor: “Babam bana
bir miktar mal hibe etmişti. Annem, ‘Bu hibeyi Resûlullah’a sormalısın.’ dedi.
Bunun üzerine babam Resûlullah’a gitti ve durumu anlattı. Allah Resulü, ‘Başka
çocukların var mı?’ diye sordu. ‘Evet’ demesi üzerine, ‘Aynı şekilde hepsine de
hibe ettin mi?’ diye sorunca, babam ‘Hayır’ dedi. Bu duruma karşılık Hazreti
Peygamber, فَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْدِلُوا بَيْنَ
أَوْلَادِكُمْ
“Allah’a karşı gelmekten sakının,
çocuklarınız arasında âdil olun”[7]
اعْدِلُوا بَيْنَ
أَوْلَادِكُمْ فِي الْعَطِيَّةِ “Bağışta bulunma
konusunda çocuklarınız arasında âdil olun” buyurdu. Bunun üzerine babam yaptığı
hibeden vazgeçti.” [8]

Peygamberimizin
yaşadığı coğrafyada çok çeşitli din, dil, ırk ve kabileden insan bir arada
yaşıyordu. Bu toplulukların bir arada huzur ve güven içinde yaşamaları,
aralarına nifak sokmaya çalışanların etkisiz bırakılmaları çok zordu. En küçük
bir sözden veya tavırdan hemen bir grup diğerine karşı öfkelenip saldırabiliyordu.
Peygamberimiz böylesine zorlu ve kozmopolitik bir kavmin içinde, Allah’ın
emrine uymuş ve hiçbir zaman adaletten taviz vermemiştir. Çünkü Allah şöyle
buyurmaktadır:
سَمَّاعُونَ
لِلْكَذِبِ اَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ فَاِنْ جَاؤُكَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ اَوْ
اَعْرِضْ عَنْهُمْ وَاِنْ تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَنْ يَضُرُّوكَ شَيْپًا وَاِنْ
حَكَمْتَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطٖينَ
“Onlar,
yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse aralarında hükmet
veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiçbir şeyle
kesin olarak zarar veremezler. Aralarında hükmedersen adaletle hükmet.
Şüphesiz, Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever.” Maide Sûresi, 5/42
Sonuç
olarak söylemek gerekirse, Allah Resûlü, hayatın her alanında daima adâleti,
âdil hüküm vermeyi esas almış, en yakınları bile olsa hükümleri/kanunları
herkese eşit olarak uygulamıştır. Peygamberimizin adâleti, müslümanlar için
olduğu kadar bu topluluklar için de bir huzur ve güven kaynağı olmuştur.
Peygamberimiz, hem müslümanlar arasında verdiği hükümler, hem diğer din, dil,
ırk ve kavimlerden olan kişilere karşı âdil ve hoşgörülü tutumu, hem de
Allah’ın âyetinde bildirdiği gibi zengin, fakir ayırmaksızın herkese eşit
davranmasıyla tüm insanlar için çok büyük bir örnektir.
[1] Şûrâ Sûresi,
42/15
[2] Muhammed
Hamidullah, İslam Peygamberi, çev. Salih Tuğ, c.1, İrfan Yay., 5. basım,
İstanbul 1990, s. 202-210
[3] Buhârî, Hudûd,
12 (6406); Müslim, Hudûd, 8-9; Ebû Dâvûd, Hudûd, 4; Tirmizî, Hudûd, 6; Nesâî,
Sârik, 6; İbni Mâce, Hudûd, 6
[4] Nisâ Sûresi,
4/58
[5] Buhârî,
Meğâzî, 53
[6] Taberî,
Tarih-i Taberî, c. 3, çev. M. Faruk Gürtuna, Sağlam Yay., İstanbul 2007, s.106
[7] Müslim, Hibât,
13 (1623)
[8] Buhârî, Hibe, 12 (2447)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder